Ahmet Muhip Dıranas Şiirleri – En Güzel 15 Şiiri

En Güzel ve Kısa Ahmet Muhip Dıranas Şiirleri
Ahmet Muhip Dıranas, 1909 yılında Sinop’ta dünyaya gelmiştir. Ortaokul eğitimine kadar Sinop’ta yaşayan şair, lise öğrenimini Ankara’da tamamlamıştır. Hayatı boyunca gazetecilik, kütüphane memurluğu ve üst düzey görevler gibi birçok meslekte görev alan Dıranas, bir dönem siyasete de adım atmıştır. DP’den iki kez milletvekili adayı olan fakat seçilemeyen sanatçı, yaşamının her anında edebiyata sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. İlk şiiri henüz 1926 yılında yayımlanan Ahmet Muhip Dıranas, 21 Haziran 1980’de Ankara’da hayata veda etmiştir. Bu içerikte, sizler için usta şairin en güzel ve kısa şiirlerini derledik.
Usta şairin sanat anlayışı, sembolist şiir akımından beslenir. Ahmet Muhip Dıranas için dil, ahenk ve simgeler çok önemlidir. Şairin şiirlerinde “sevgi”, “hüzün”, “doğa” gibi temalar derin bir lirizmle işlenir. Şimdi, şairin en seçkin dizeleriyle sizleri baş başa bırakıyoruz.
1. Serenad
Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana.
Tozlu yollardan geçtiğim uzak
iklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen ağır
Goncanın altında bükülmüş her sak;
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin yasemin, karanfil, zambak...
Bir kuş sesi gelir dudaklarından
Gözlerin gönlümde açar nergisler,
Düşen bin öpüştür yanaklarından
Mor akasyalarla ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıklarla dolacak kalbimin içi...
Geçiyorum mevsim gibi kapından,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Serenad adlı şiir, bir seslenişin, bir aşkın en saf halini gözler önüne serer. Burada sevgilinin evine giderken mevsim gibi çiğ tanesiyle süslenen bir yüreğin hikâyesi anlatılır.
2. Fahriye Abla
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve akpak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla.
Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede
Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede
Bahçede akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun sen Fahriye Abla.
Önce upuzun sonra kesik saçın vardı
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin
Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla
Ne çapkın komşumuzdun sen Fahriye Abla.
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın
Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın
Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın
Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda
Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye Abla.

Fahriye Abla, Ahmet Muhip Dıranas’ın belki de en çok bilinen şiiri. Mahalle samimiyeti, çocukluk anıları ve saf duygular, bu şiirle adeta canlanır.
3. Olvido
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyle gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden,
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar...
Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir.
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.
Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola
Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyar ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.
Ebedi aşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen aşığın serptiği çiçekler.
Ya sen! ey sen! esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu yanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından
Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.

Olvido, unutuşla hatıralar arasında gidip gelen bir şiir. Dıranas, akşamüstü saatlerinin o hoyrat sessizliğinde, geçmişe özlemi ve pişmanlıkları dile getirir. Okurken, insanın yüreğinde büyüyen o ince sızı hissedilir.
4. Büyük Olsun
Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun
Deniz gibi, gökyüzü gibi, her şey ve mahzun.
Seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce
Aşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece.
Denizler yolculuğa çağırır durur da beni
Gitmem, düşünerek geri döneceğim günü.
Ben büyük rüzgarları severim büyük olsun
Aşkım da, özlemim de, hepsi, her şey ve mahzun.
İnsan bir yanınca Kerem misali yanmalı,
Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı.

Büyük Olsun, Dıranas’ın aşka, hayallere, tutkulara ve geniş ufuklara duyduğu inancın şiiri. İnsan “büyük” sevmeli, “büyük” aşklar yaşamalı diye fısıldar adeta.
5. Kar
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan
Sesin nerde kaldı? kar içindesin!
Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram...
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.

Kar, kışın soğuğuna rağmen içimizde yanan bir hüznün şiiri. Burada kar, hem örtücü hem de unutturucu bir semboldür.
6. Adamlar
Sönmüş saçlarında son damla ışık,
Bir düş'ün içinde gibi her akşam
-Ve yüzleri duman kadar dağınık-
Geçer bu sokaktan binlerce adam.
Umut gözlerinde ölü bir bakış,
Çığlık bir bükülüş dudaklarında;
Bulamadıkları nedir ki, yaz kış
Dolaşırlar şehrin sokaklarında?
Sanki yalvaran bir duadır onlar,
Belki tanrılara açık vesvese,
Bir nehir. Bu nehir her akşam akar
Derinden ruhları çağıran sese.

Adamlar şiirinde, akşamüzeri şehrin sokaklarında dolaşan insanların ruh hâli anlatılır. Sanki umutsuzlukla, aradıklarını bulamamanın getirdiği bir acıyla yürürler.
7. Bahar Şarkısı
Titrek bir damladır aksi sevincin
Yüzünün sararmış yapraklarında
Ne zaman kederden taşarsa için
Şarkılar taşırsın dudaklarında.
İşlerken hülyama sesten örgüler
Bir çini vazodan dökülen güller
Gibi hülyada fecirler güler
Buruşmuş bir çiçek parmaklarında.
Gözlerin kararan yollarda üzgün,
Ve bir zambak kadar beyazdı yüzün;
Süzülüp akasya dallarından gün
Erir damla damla ayaklarında.
Sesin perde perde genişledikçe
Solan gözlerinden yağarken gece
Sürür eteğini silik ve ince
Bir gölge bahçenin uzaklarında.
Sen böyle kederden taştığın akşam
Derim dudağında şarkı ben olsam
Gözlerinde damla, içinde gam
Eriyen renk olsam yanaklarında.

Bahar Şarkısı, hüznü ve sevinci aynı anda barındıran bir şiir. Çiçeklerin, renklerin ve aşkın, kederle iç içe geçtiği mısralar…
8. Her Günkü Şarkım
Her gün ekmeğimi bölüşürsün
Yalnızlığımın sofrasında,
Yorganımın altında üşürsün
Her güz ve bahar arasında.
Bağlayansın her göz yaramı,
Gülmek görevin ben gülünce;
Yağmur senin gibi ağlar mı
Gözlerimden yaş dökülünce?
Her düşüncemin ıstıraplı
Serüveni, hayırlı rüyam.
Sen ey, günahlı ve sevaplı,
Allahlı ve şeytanlı dünyam!
Her günkü şarkısı dudağın,
Havayı dolduran kokusu
Yağmura kavuşmuş toprağın;
Yediğim ekmek, içtiğim su.

Her Günkü Şarkım şiirinde, sevgilinin varlığı her an hissedilir. Ekmeğini bölüşmesi, yağmur gibi ağlaması, insanın günlük yaşamına sızan saf bir sevgi metaforudur.
9. Ayaklar
Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden,
ayakları dışarda örtüden.
Ölmüş herkes gibi ölen insan,
Yalnız ayaklar kalmış yaşayan.
Ardından ölüme düşen başın
İki kardeş bakakalmış şaşkın.
Der ki, bu ayakları görenler,
Başım değilmiş düşünen meğer.
Ayaklarım, az gide uz gide,
Ayaklarım, ümitler peşinde!
Yolcu ölmüş; işte ayaklar hür!
Yolcu ölmüş; ayaklar düşünür...

Ayaklar, ölüm anını ve bedenin farklı uzuvlarının buna tepkisini anlatan çarpıcı bir şiir. “Yolcu ölmüş; ayaklar düşünür...” dizesi, insanın ölüm karşısındaki acizliğini vurgular.
10. Gerçek
Uyandığı zaman gökte yıldızlar
İnsan düşünür : belki de Allah var!
Tanrısal bir öpüştür soken şafak.
Ne hoştur insanın bir gül açası,
Koşan göklerde kuş gibi uçası,
Bulutlarla yağmur olup ağlamak.
Gitmek, sona ermeden… bir zamanda…
Başıboş bir tekne gibi ummanda;
Fırtınalarda ne yelken, ne bayrak.
Fakat beni sen uyandır, ey zeka !
Bak, işte önümde her günkü çorba,
Ekmek, kaşık ve kasesiyle bu aşk.
Sarhoş eden, davet eden bu ölüm
İçinde ben salt bir ademoğluyum,
Korkan, ölüsünü hatırlayarak.
Ey, ışığın boşandığı gerçek düş !
Bütün zamanı kucaklayan öpüş;
Yaşamak… eken insan, veren toprak.

Gerçek, varoluşsal bir sorgulamayı yansıtır. Hayatın büyülü tarafı ile ekmek, çorba gibi gündelik gerçeklerin çatışmasını görürüz bu şiirde.
11. Hatıra
Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan
Oydu, bir bakışta tanıdım onu;
Rüyalarıma tayf halinde konan,
Peşime bir korku gibi düşen o.
Bazı yapraktı, bazı bir rüzgâr.
Dolardı aydınlık olup odama.
Bahçemde süzülür giderdi bahar
Sabahının fecri vururken cama.
Ayakları kumda bırakmadan iz
Yanıma geldiği hep gecelerdi;
Sanki bir lahitten kalkar ve sessiz
Uzak bir maziye dönüp giderdi.
Bir avuç ışıktı incecik yüzü,
Gözleri geceler gibi derindi;
İçine başımın her an düştüğü
Avuçları sudan daha serindi.
Geçerken dün yoldan, ruhumu saran
Bir gölge halinde ve ağır ağır;
Tanıdım; o, yâdı hoş zamanlardan
Seven ve yaşayan bir hatıradır.

Hatıra, geçmiş zamandan gelen bir gölgeyi anlatır. İnsan zihninde beliren anılar, bazen bir rüzgâr bazen de bahar gibi gelip geçer.
12. Ayrılış
Gün batıyor, gün batıyor,
Veda etsem hepinize.
Ufuk kanlı bir denize
Dönüyor, sizi bıraksam.
Gün batıyor, gün batıyor,
Evimi, eşyamı, paramı
Nem varsa yaksam ve bir an
Kaybetsem kara bir duman
Arkasında hafızamı,
Koşsam, koşsam, koşsam, koşsam...

Ayrılış, tüm geçmişi geride bırakma isteği ve ona duyulan bir özlemin şiiridir. "Veda etsem hepinize" diyerek bir kaçış arar, ama belki de insan sadece kendinden kaçamaz.
13. Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar
Bakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden geçen bulutların,
Belki gidiyorlar yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların.
Evler, ağaçlar, sular, ben bu an
Sanki bulutlarla bir, akıyoruz;
Onların hevesine uyaraktan
Cenup ufuklarına bakıyoruz.
Biz de hafif olsaydık bir rüzgardan,
Yer alsaydık şu bulut kervanında,
Güzele ve yeniye doğru koşan
Bu sonrasız gidişin bir yanında...
Dağlara, denizlere, ovalara
Uzansaydık yağarak iplik iplik
Tohumları susamış tarlalara,
Bahar, gölge ve yağmur götürseydik.
Bakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden uçan bulutların.
Gidiyor, gidiyorlar yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların.

Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar, özgürlüğe ve hayallere özlemin şiiri. Bulutların gökyüzünde süzülüşüne özenir insan, tüm dertlerini geride bırakarak uçmak ister.
14. Kara Gözlerin
Kara gözlerindeki umut
Siyah saçları kadar karamsardı
ve kadere küsmüştü O, bir kere
Sevgiyi öldürdü diye...
Sanki ona uzanan ellerde
Keskin bir bıçak
Ha vurdu ha vuracak
Bu, benim karanlıklarım,
Bu benim sırlarım diyordu hep
Bir gün gelecek
Şefkatle kollarına saracaklar...
Asılsız sevgilerdi onu yıkan aslında
Umutları umduğu gibi çıkmamış,
Beklentileri hep korkuları olmuş,
Sanki bütün hayatı,
Kupkuru bir odadaymış kopamadıklarıyla...
Gülüşleri bir sigara içimi vakti kadar az,
Her nefeste biraz daha kısalırken,
Bütün beklentileri
Duman duman uçuyorlardı.
Kurallar koymak isterken dostluklarına,
Kuralları bozduğunun farkında değildi aslında...
Şimdi o gözlerde,
Vakitsiz yağan yağmurlar var,
Hasat mevsimi bitmiş bahçelere
Sağnak sağnak yağacaklar...
Kurudu umutlar, büyümedi filizler,
Kara gözlerin, karanlık bir mevsizin habercisi..
ya Ben?
Şimdilerde bir bağ bozumu hüznü var içimde,
Üzümlerim gazap üzümü,
Şaraplarımsa gözyaşları...

Kara Gözlerin, siyah saçları ve karanlık bakışlarıyla umudu bir türlü yakalayamayan bir ruhun şiiri. Dıranas, buraya kişisel bir hüzün ve derin bir çaresizliği serpiştirir.
15. Selam
Uçuyor, duran bir anın havasında
Işıktan kuşları bir akşam seherinin;
Gündüzün geceyle buluşan noktasında
Yaklaşıyor musikisi eteklerinin.
Ve sanki ufkuma baştanbaşa gül rengi
Kanatlarını açmada bir altın devir.
Başlıyor ömrün ve ölümün güzelliği,
Söyleyecek şimdi zaferlerini şiir;
Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden
Selam, senelerce, senelerce evvele,
Hatırası kalbe ışıklarla dökülen
En sevgiliye, en iyiye, en güzele.
Geçmiş bir zamanı kalbim bulmak üzredir,
Tamamlanacaktır yarım kalmış rüyalar;
Ey hafıza, cömert memenden beni emzir,
Zengin renklerini ufkuma dök, ey bahar!
Uzattığımız bu tası dolduracak mı
Yine bol sularla akarak o çeşmeler?
Yoksa, hiç bulunmayacak kadar uzak mı
Dudakları öpüşlerle dolu geceler?
Ey pembe akşamların karasevdaları!
Güzelliklerine doyulmamış zamanlar!
Ergen yastığının ateşten rüyaları!
Ey, saf kalbimizde doğmuş ve ölmüş anlar!
Hatırası kalbe ışıklarla dökülen
En güzele, en iyiye, en sevgiliye
Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden,
Selam, senelerce öteye...

